"Zihinsel ve duygusal sağlığınızı güçlendirin. Burada kendinizi keşfedecek, sorunlarınızı anlamlandıracak ve
daha dengeli bir yaşam için destek bulacaksınız."
Karar Verememek: Sürekli Ertelemenin Hayatı Zorlaştırması
Hepimiz gün içinde onlarca karar veriyoruz. Sabah kahvaltıda ne yiyeceğimizden tut da iş değiştirmeye kadar uzanan küçücük ya da kocaman seçimler… Bazen kolay oluyor, bazen de insanın içi içini yiyor. “Ya yanlış yaparsam? Ya pişman olursam?” düşünceleri kafamızda dönüp duruyor. İşte karar verememek böyle zamanlarda devreye giriyor ve hayatı zorlaştırmaya başlıyor.
Karar verememek çoğu zaman basit şeylerde başlıyor. Mesela dışarı çıkarken hangi kıyafeti giyeceğine karar verememek… Ya da menüde onlarca seçenek varken yemek seçmekte zorlanmak. Belki ilk bakışta önemsiz görünüyor ama bu durum, iş hayatına, ilişkilere ve gelecekle ilgili büyük kararlara da yansıyabiliyor.
Peki neden bu kadar zorlanıyoruz? Bazen mükemmeliyetçilikten. İçimizdeki o ses sürekli “En iyisini seçmelisin” diyor. Hata yapma ihtimalini kabullenmek istemiyoruz. Bazen kaygılar devreye giriyor; geçmişte verdiğimiz yanlış kararları hatırlayıp “Yine aynı hatayı yaparsam?” diye düşünüyoruz. Kimi zaman da özgüven eksikliğiyle ilgili… İç sesimize güvenmek yerine sürekli başkalarından onay almaya çalışıyoruz.
Tabii bir de günümüzün gerçeği var: seçenek bolluğu. Eskiden üç alternatif varken şimdi karşımızda onlarca seçenek oluyor. Bu kadar çok olunca karar vermek kolaylaşmıyor, tam tersi zorlaşıyor.
Kararsızlığın sonuçları da pek keyifli değil. Öncelikle zaman kaybına yol açıyor. O anı yaşamak yerine sürekli düşünüp duruyoruz. İş hayatında fırsatları kaçırabiliyoruz. İlişkilerde güven sorunlarına sebep olabiliyor. Ve en önemlisi, kendi hayatımızın direksiyonunda biz varız gibi görünse de aslında ilerlememizi engelleyen görünmez bir el oluyor: erteleme alışkanlığı.
Psikolojik olarak da yıpratıcı bir süreç. Karar verememek, beraberinde kaygıyı getiriyor. İnsan sürekli stres altında hissediyor, değersizlik duygusu artıyor, özgüven azalıyor. “Ya yanlış yaparsam?” korkusu, “Hiç adım atmayayım” noktasına kadar götürebiliyor. Halbuki hareketsizlik de aslında başlı başına bir karar; hem de en çok pişmanlık yaratanı.
Ama çözüm var. Karar verme kası tıpkı bir kas gibi çalıştırılabilir. Küçük adımlarla başlamak çok işe yarıyor. Örneğin kahvaltıda fazla düşünmeden seçim yapmak, küçük ama önemli bir egzersizdir. Artı-eksi listesi yapmak, seçenekleri gözümüzde somutlaştırır. Zaman sınırı koymak da etkili: “Bu konuda yarım saat içinde karar vereceğim” demek zihni rahatlatır. En önemlisi mükemmeliyetçilikten vazgeçmek… Hiçbir karar yüzde yüz doğru değildir. Bazen hata yapmak, en büyük öğretmenimiz olur.
Buna bir örnek: Elif, yıllardır yüksek lisans yapmayı düşünüyordu. Ama sürekli erteledi, sürekli “Ya iş bulamazsam? Ya boşa zaman kaybı olursa?” diye düşündü. Arkadaşları çoktan başlamışken o hâlâ karar verememişti. Sonunda cesaretini toplayıp başvurdu. Ve aslında düşündüğü kadar korkunç olmadığını, hatta kendisini geliştirmek için çok doğru bir adım olduğunu fark etti. Karar verememek onu aylarca bekletmişti ama bir cesaret her şeyi değiştirdi.
İşte mesele tam da bu. Karar vermek aslında hayatı kolaylaştırır, karar verememek ise işleri daha da zorlaştırır. Yanlış kararlar da bize bir şey öğretir, doğru kararlar da. Önemli olan adım atabilmektir. Çünkü hareket etmek her zaman durmaktan daha iyidir.
Kararsızlık hayatımızın önünde görünmez bir engel gibi durabilir. Ama unutma, hiçbir karar vermemek de aslında bir karardır. Ve çoğu zaman en çok pişmanlık duyduğumuz da budur. Cesaret edip adım attığında ise hayatın akışı değişir.